BAŞKAN YALÇIN DOĞAN’DAN TARİHİ UYARI: ‘İTİDALE DAVET, PROVAKATÖRLERE DİKKAT’
BAŞKAN YALÇIN DOĞAN’DAN TARİHİ UYARI: ‘İTİDALE DAVET, PROVAKATÖRLERE DİKKAT’
Vatan ve Hürriyet Partisi Genel Başkanı Yalçın Doğan, son zamanlarda kamuoyunda ve sosyal medyada gündeme gelen mülteci ve göçmenlerle ilgili toplumda bir olumsuz algının oluştuğunu ve bundan faydalanmak isteyen grupların olaylar çıkarabileceğini belirtti.
‘Sınırlarımızdan akın akın gelen Afgan ve Suriyeli mülteci ve göçmenlere yönelik toplumsal bir kaygının bulunduğunu, bazı unsurların göçmenler üzerinden eylem ve kalkışma ile provakatif eylemlerin gerçekleşebileceği ve bu konuda gerekli önlemlerin alınması gerekiyor’ dedi.
Açıklamasında: ‘Nitekim önceki gün, Ankara’nın Altındağ ilçesinde Suriyeli grup ile iki genç arasında çıkan ve Emirhan Yalçın’ın ölümüyle sonuçlanan kavganın ardından başlayan gerginlik gece de devam etmiş, mahalle sakinleri yabancıların bulunduğu ev ve işyerlerine saldırmak istemiştir.
Ankara Altındağ’da meydana gelen üzücü durumdan sonra oluşan kaos ortamını ciddiyetle takip ediyoruz.
Mültecilerin kendi ülkelerine dönmesi gerektiğini her ortamda açıklayan ve bunu da noter ile taahhüt eden partimizin duruşu çok nettir. Ancak mültecilerin gönderilmesi noktasında yakmak yıkmak ülkemize bir katkı sağlamayacağı gibi birçok terör örgütünün milletimizi birbirine düşürme noktasında hizmet edecektir. Meydana gelen olaylarda kesinlikle hiçbir arkadaşımız zorda kalmadıktan, nefsi müdafaa şartları oluşmadan bu tür olaylara müdahil olmamalıdır. Ülkemizin kolluk güçleri ve askerlerimiz her zaman ayaktadır, güvenmeli ve destek olmalıyız. Bazen küçük bir olay gibi görünen durumlar kaos ortamının hazırlanmasına zemin oluşturabilir. Bundan sonrasında mülteciler üzerinden iktidarı devirmek/yıkmak düşüncesinde olanlar saldırılarını fiili olarak hükümete döndürebilir. Geleceğe emin adımlarla yürüyen partimiz hiçbir zaman sokak yanlısı olmadı ve değişimin tek adresinin milletimizin iradesinin yansıyacağı yer olan Sandıklardır. Bizler her zaman adaletten demokrasiden ve hukuktan yana olmalıyız. Bu yüzden meydana gelebilecek daha vahim olaylarda çok dikkatli olmalıyız.’
VATAN VE HÜRRİYET PARTİSİ BASIN AÇIKLAMASI
MADDE BAĞlMLlSl YAKlNLARl FERYAT EDİYOR
Meydanlarda atılan nutuklarda ‘Geleceğimizin teminatı’ diyerek nitelendirilen çocuklarımızı tehdit eden küresel bir sorun olan madde bağımlılığı karşısında bir nesli kaybetme tehlikesi ile karşı karşıyayız. Özellikle bağımlı yakınları maddi ve manevi olarak bitmiş durumdadır. Aileler her gün bizi arayarak bilhassa tedavi konusunda yardım çağrısında bulunmaktadırlar. Amatemler sayıca yetersi olup, müracaat eden ailelere de en az 2 sene sonrasına gün verilmektedir. Kaldı ki, Amatemler sadece detoks konusunda destek olmakta, oradan ayrılan çocuklar sosyal hayata uyum sağlamakta zorluk çekmektedirler.
Ülkemizin en önemli ve öncelikli sorunlarından birisi olarak önümüze çıkan ve ‘Kimyasal Terör’ olarak adlandırdığımız uyuşturucu sorununa dair farkındalık oluşturma bilinciyle gerçekleştirilen her çalışmayı çok kıymetli ve çok değerli gördüğümüzü özellikle belirtmek isterim.
Bu sorunun maddi-manevi en ağır bedelini ödeyen taraflardan biri olan bağımlı yakınlarının, bağımlılık hastalığıyla boğuştuğu süreçlerde karşılaştıkları eksiklik ve aksaklıkların giderilmesine yönelik önerileri anlatmak zorundayız
Sorunun gerçekliğiyle örtüşen doğru bir sistemin inşasında bağımlı yakınları vardır ve göz ardı edilmemeleri gerekir. Bir sorunun çözümünde, eksiksiz bir şekilde ilgili bütün taraflardan güvenilir verilerin alınması sağlanabilirse doğru ve sağlıklı adımların atılabilecektir.
Şu an var olan mevcut düzenlemeler ve yaklaşımlar ile toplum olarak bu soruna ve sorunun çözümüne yönelik gerçekçi ve kalıcı sonuçlar üretebilmemizin mümkün olmadığını görmekteyiz.
Yaşanılan bu sorunu 40-50 yıl öncesinin ezberleri ve kalıplarıyla yorumlayıp, meseleyi hala ahlaki ya da iradi bir problem olarak görüp, toplumun bütününün geleceğini risk altına alma olasılığı yüksek olan bir ‘Kimyasal Terör’ sorunu olarak algılamadığımız ve soruna ‘Halk Sağlığı Sorunu’ olarak bakmadığımız ve bu mantığa uygun sorunun gerçekliğiyle örtüşen, bu sorunu yaşayan herkesin çok rahat ve kolay ulaşabileceği gerçekçi ve kalıcı bir ‘Sistem İnşasını’ gerçekleştiremediğimiz sürece toplum olarak ödeyeceğimiz maddi-manevi bedelin çok ağır olacağını düşünüyorum.
Kısaca konu başlıklarıyla yaşadığımız sorunları ve önerilerimi sunmak istiyorum.
-Detox ve Rehabilite Hizmetleri, sosyal güvenceniz yok ise Amatem ve Çematem’lerde de tamamıyla ücretli olarak sürdürülmektedir. İyileşme süreçlerinin piyasalaştırılması, doğru sistemlerin inşa edilmesini engelleyecek olan ve her türlü istismar alanını besleyecek olan en kritik meseledir. İstismarı ortadan kaldırmanın tek yolunun, bütün sorumluluğu Valiliklerin, Belediyelerin, Kaymakamlıkların yanı sıra Fakülte, Enstitü ve Üniversitelerin Tıp, Sağlık, Eğitim, Nöroloji, Aile Sağlığı, Çocuk Sağlığı, Aile Hekimliği bölümlerinin ele almasıyla ve iyileşme süreçlerinde para alışverişinin ortadan kaldırılmasına yönelik yeni düzenlemelerin yapılmasıyla mümkün olabileceğini düşünmekteyim. Bunun için bağımlılıktan sürdürülebilir iyileşmeye geçişteki hizmetler; ya Sosyal Güvenlik Kurumu ve Genel Sağlık Sigortası kapsamına alınmalı ya da Sosyal Fonlardan kesintisiz bir biçimde karşılanmalıdır.
-Uyuşturucuyla Mücadele Dernekleri‘ninkurulmasına yönelik hukuki çerçevenin ve görev tanımlarının yeniden düzenlenmesi gerekir. Bu alanda faaliyet yapabilme olanağının Dernekler Mevzuatından çıkarılması, Yarı Yol Evi tanımlamasıyla Sağlık Bakanlığına bağlanması ve denetimlerinin sağlanması çok önemli bir konudur. Mevcut durum her türlü istismara yol açabilecek durumdadır. Bağımlı yakınlarıyla direkt para alışverişinin ortadan kaldırılmasına yönelik gerekli mevzuat düzenlemelerinin yapılmasıyla belirlenecek hizmet bedellerinin, bu hizmetleri sunabilme yetkisi verilen Dernek ve Özel Amatem’lere Sağlık Bakanlığı tarafından ödenmesinin, maddi istismarı önlemeye yönelik çok önemli, etkili ve kritik bir adım olacağını düşünmekteyim.
-Denetimli Serbestlik Mevzuatı, sadece belirli aralıklarla temiz idrar raporu alınan ve yalnızca kırtasiye bürokrasisinden ibaret bir işlem olmaktan çıkarılması hayati önem taşımaktadır. Sürdürülebilir, denetlenebilir, kalıcı, gerçekçi hedefler içeren yeni düzenlemelere ihtiyaç vardır. Örneğin bağımlı bireylerin ve yakınlarının 12 Basamak-12 Gelenek Programlı Kendi Kendine Yardım Grupları (N.A. / AA. / NAR-ANON / AL-ANON) toplantılarına katılımlarının sağlanması, Bağımlılık Takip ve Rehabilite Merkezlerinden, Toplum ve Ruh Sağlığı Merkezlerinden, Aile Hekimliklerinden profesyonel destek almalarının mecburi hale getirilmesi gibi daha gerçekçi ve çözüm odaklı düzenlemeler üzerinde çalışılmalıdır.
-Amatem ve Çematem‘lerin şu an sundukları hizmetlerin yeterliliğinin gözden geçirilmesi de çok önemli bir konudur. Sadece Detox işlemi yapılan, Rehabilite ve Sosyal Adaptasyon ayakları sağlıklı olarak çalıştırılmayan mevcut uygulamanın eksik ve bütünü kapsamayan, sorunun gerçekliğinden uzak bir işlem olduğunu kabul etmek zorundayız. Bağımlılıktan sürdürülebilir iyileşmeye geçiş için en az 24 aylık süreci kapsayan Rehabilite ve Sosyal Adaptasyon Hizmetlerini de içerisinde barındıran kapsamlı birer Sağlık Hizmet Üniteleri haline dönüştürülmelerinin en acil ve en önemli eksikliklerimizden biri olduğunu düşünüyorum.
-Bir çok adli vakanın uyuşturucuyla bağlantılı olduğu varsayımından hareketle, uyuşturucu ve bağımlılık konusunda, Bağımlılık-Farkındalık Formasyon Eğitiminden geçirilmiş kadrolardan oluşan Mahkemelerin devreye sokulması da oldukça önemli bir konudur. Bu konudaki beklentim, Adalet Bakanlığı ve Türkiye Barolar Birliği’nin bu düzenlemeler üzerinde titizlikle çalışmalarıdır.
-Bağımlılık alanında faaliyet yürüten profesyonel kadroların mutlaka Bağımlılık-Farkındalık Formasyon Eğitimine tabi tutulması gereklidir. Bu bahsini yaptığım Bağımlılık-Farkındalık Formasyon Eğitimi müfredatının oluşturulabilmesi için de Sosyoloji, Antropoloji, Psikiyatri, Psikoloji, Nöroloji, Aile Hekimliği, Pedagoji, Rehberlik Öğretmenliği, PDR, Anaokulu Öğretmenliği, Sosyal Hizmet Uzmanlığı, Halk Sağlığı, Sağlık Bilimleri bölümlerinden konuya hakim Akademisyenlerden oluşacak bir Kurul’un, NA (Adsız Narkotikler)’in 12 Basamak Programını temel alan bir ‘Müfredat’ çalışması yapması çok çok önemlidir. Milli Eğitim Bakanlığının ve YÖK’ün onaylayacağı, uluslararası akreditasyonu olan Bağımlılık-Farkındalık Formasyon Eğitiminin; Sosyal Bilimler ile Sağlık Bilimleri Üniversite, Fakülte ve Enstitülerinde okuyan ve bağımlılık alanında kariyer planlaması yapan herkes için zorunlu bir ‘Formasyon Eğitimi’ haline getirilmesi çok önemli bir düzenleme olur.
-Bağımlılıkla ilgili Sağlık Hizmet Ünitelerinde Psikiyatrist, Psikolog, Sosyolog, Sosyal Hizmet Uzmanı, Adli Tıp Uzmanı, Nörolog, Ürolog, Kardiyolog, Dahiliye Uzmanı kadrolarının yanı sıra Bakım Koordinatörü Hizmetlileri (Ex-User/Sürdürülebilir İyileşmeyi Yakalamış Eski Bağımlı) kadrosunun da, hizmet normları ve hukuki çerçevesi belirlenerek, çalışmalarına imkan sağlanmasına yönelik mevzuat düzenlemelerinin yapılması çok önemlidir.
-Kalkınma Ajansları üzerinden bağımlılıkla ilgili projelere aktarılan kaynakların, daha kapsamlı bir organizasyon şartı getirilerek sorunun ciddiyetine ve gerçekliğine uygun kalıcı projelere yönlendirilmesi hayati önem taşımaktadır. Valilikler, Kaymakamlıklar, Büyükşehir Belediyeleri, İlçe Belediyeleri, Kent Konseyleri, Halk Sağlığı Müdürlükleri ile Toplum ve Ruh Sağlığı Merkezleri üzerinden Detox Merkezleri, Rehabilite ve Sosyal Adaptasyon Atölyeleri ya da Danışma ve Takip Merkezleri gibi ünitelerin ülkenin her noktasına ulaştırılmasını hedefleyen gerçekçi projelere aktarılması gerektiğine inanıyorum.
-Önleyici Eğitimin en önemli aşamalardan biri olduğu gerçekliğiyle; Eğitim Fakülteleri, Rehberlik, Sınıf Öğretmenliği, Anaokulu Öğretmenliği, PDR gibi bölümlerde de Bağımlılık-Farkındalık Formasyon Eğitimleri verilmesinin önemli olacağını düşünüyorum.
-Bütünlüklü bir bakış açısının sağlanabilmesinin en önemli ayaklarından birinin de çok başlı ve parçalı organizasyon yapısından çıkılması olduğunu düşünüyorum. Bunun gerçekleştirilebilmesi için sadece bağımlılıkla ilgili, doğrudan Cumhurbaşkanlığına ya da Başbakanlığa bağlı çalışacak olan bir Bakanlık ya da Müsteşarlık gibi sadece bu soruna odaklanacak bir yapılanmanın oluşturulması, bir çok konuda daha hızlı ve kalıcı çözümler geliştirilmesini sağlar ve koordinasyon zafiyetini azaltır diye düşünüyorum.
Hepimiz aynı gemideyiz ve çocuklarımız hepimizin ortak geleceğidir. Çocuklarımız için, geleceğimiz için hepimiz taşın altına elimizi koymak zorundayız. ‘
Bireysel silahlanma durdurulmalıdır
Vatan ve Hürriyet Partisi Genel Başkanı Yalçın Doğan: ‘Bireysel silahlanma durdurulmalıdır’
Vatan ve Hürriyet Partisi Genel Başkanı Yalçın Doğan, bireysel silahlanmanın her geçen gün arttığını ve bu konuda sert tedbirlerin alınması gerektiğini belirtti. Av sektörü dahil olmak üzere ateşli silahların satışına ciddi kısıtlamalar getirilmesini, sanal ortamda kolaylıkla alınan ruhsatsız silahlar ile ilgili önlemlerin sıklaştırılması gerektiğini ifade eden Doğan, ‘ Yasa dışı yollarla gelen silahlar, Organize Suç Örgütleri tarafından yurt içinde satışa sunuluyor. Özellikle sosyal medya ve internet üzerinden silahların daha çok rahat bir şekilde edinildiğini duyuyoruz. Ruhsatsız biçimde elde edilen ateşli silah yakalansa bile cezası çok düşük. Neredeyse tüm vakıalarda silahın müsaderesinin yanında, sadece düşük bir para cezası uygulanıyor ve bundan dolayı kimse hapse girmiyor. Aileler çocuğun internet üzerindeki iletişimini bir ölçüde denetleyebilmeli. Kiminle konuştuğunu, ne oynadığını biliyor olması gerekli. Çocuğa ailelerin gerekli özeni göstermesi gerekiyor. İnternetin nasıl zararlı sonuçlara yol açacağı ön görülemediği için bu konuya gereken özen gösterilmiyor. Ateşli silahların yol açtığı zararlar konusunda ise bir farkındalık yaratabilmek için, ilgili kurumların bir kamu spotu görseli hazırlayıp, bütün ulusal medyada ailelerin dikkatli olmalarına yönelik çarpıcı görselin yayınlanması etkili olabilir. Ateşli silah kullanımının can yakan, toplum güvenliğini tehdit eden ve önlenmesi gereken bir sorun olduğuna ilişkin, kamu otoritesi tarafından farkındalık yaratıcı bir irade ortaya koyması gerekli”
Her 100 kişiden 12’sinde silah var
Eurostat’ın (Avrupa İstatistik Ofisi) verilerine göre ülkemiz Avrupa Birliği üye ve üyelik sürecindeki ülkeler arasında cinayet oranlarında en yüksek üçüncü ülke. Her 100 kişiden 12’sinde silah var. 178 ülke arasında silahlanma konusunda Türkiye 14’üncü sırada. Silah ticareti ile ilgili şeffaflık konusunda 48 ülke arasında 31’inci sırada yer alıyor.’
İnternetten kolayca edinilen silahlar büyük tehdit
Vatan ve Hürriyet Partisi Genel Başkanı Yalçın Doğan, 18 yaşından büyük olanlar adli sicil kaydını ibraz edip 5 dakika 45 saniyede internet üzerinden resmi olarak silah alabildiğini, sosyal ağlar da kapalı guruplar da bazılarının üyeleri 200 bin ve 300 bin gibi sayılarla ifade edilebiliyor. Oluşturdukları gruplarda referans yoluyla kendi aralarında silah satışı yapılıyor. Suriye ve Irak’taki istikrarsızlıktan dolayı oradan gelen silahlar söz konusu. Yasa dışı yollarla gelen silahlardır. Organize Suç Örgütleri tarafından yurt içinde satışa sunuluyor. Özellikle sosyal medya ve internet üzerinden silahların daha çok rahat bir şekilde alındığı görülüyor.
Saniyeler içinde silah edinmek mümkün
Bir ortaokul öğrencisi cep telefonunu satıp Bahçelievler’de bir çocuğu katletmesiyle ilgili bu örneği de gördük. Normal de siz internete girdiğiniz zaman 5 dakika 45 saniye de bir silahı satın alabiliyorsunuz. Türk polisi gerek Siber Suçlarla mücadele Bürosu bu konuda çok yaygın ve aktif tedbirleri var ama alınan bütün tedbirlere rağmen erişime kapatılan sayfalar tekrar sayfaların açılıp satışın gerçekleştirildiğini görüyoruz. Her şeyden önce bir bilincin oluşması gerekmektedir. İnsanlarımızın silaha ve şiddete olan meyillinin bilinç ve farkındalık yoluyla azaltılması gerekiyor” diye konuştu.
“Silah alma yaşının 25’den sonra olması lazım”
18 yaşını doldurmuş her genç kolay yöntemler ile silah alabilmenin yanlış olduğunu belirten Doğan “Ülkemiz de 18 yaşını bitirmiş herkes silah alabiliyor. Silah alma yaşının 25’den sonra olması lazım. Mevcut silah ruhsatlarının yenilenmesi ve yönetmeliğin düzenlenmesi gerekiyor. Ömür boyu silah taşıma ruhsatı olmaz. Nasıl ki ehliyetler de beş yılda bir sağlık raporu isteniyorsa silah ruhsatında da 2 yılda bir öfke, sinir, stres kontrolünün olması lazım. Çocuklarımıza da özellikle şiddet içeren oyunların, bilgisayar oyunlarının ve Dünya Sağlık Teşkilatı’nın da belirttiği gibi çocukların şiddetini arttırma da büyük bir etken olduğu tespit edilmiş. Anne ve babalar çocuklarına cihaz vermeden önce mutlaka bazı programları cihazlara indirip bazı sitelere girmemesi yönünde tedbir alması lazım. Şiddet öğrenilebilen bir duygu. Kişi oyunda bilgisayar da ya da günlük hayatta şiddetle ilgili bir unsurla karşılaştığı zaman bunu öğreniyor. Maalesef şiddetle büyüyen çocuklar yetişkin olunca hem kendi cinsine hem de karşı cinse de şiddet uygulayabiliyor” dedi.
Avrupa İstatistik Ofisinin açıkladığı verilerin Türkiye’deki silah kullanımına dikkat çektiğini ifade eden Yalçın Doğan “Avrupa İstatistik Ofisinin açıklamasına göre Türkiye en çok cinayet işleyen Avrupa’da üçüncü ülkedir. Ulus olarak silaha yakınlığımız ve silaha olan zafiyetimiz öne gelmektedir. Son 23 ayda 1 milyon 100 bin kişinin ruhsatlı silaha sahip olduğunu görüyoruz, çok büyük bir rakam. Ayrıca Umut Vakfı’nın verilerine göre Türkiye’de 25 milyon adet silahın olduğu söyleniyor. Silaha karşı yeniden bir farkındalık ve bilincin verilmesi lazım” ifadelerinde bulundu.
Yalçın Doğan: TOPRAKSIZ VATANDAŞIMIZ KALMAYACAK
Yalçın Doğan: TOPRAKSİZ VATANDAŞıMıZ KALMAYACAK
Vatan ve Hürriyet Partisi Genel Başkanı Yalçın Doğan tüm dünyada yaşanan Covid süreci ile birlikte bir takım sosyolojik değişimlerin yaşandığını ve vatandaşların metropollerden yoğun oranda kırsal kesimlere doğru göç ettiğini belirtti. Bunun tarımsal anlamda bir fırsat olduğunu ve bu yönde politikalar oluşturmak gerektiğinin önemine değindi. Doğan, gerçekleştirdiği basın açıklamasında, ‘ Son yıllarda köylerden ve kasabalardan büyük kentlere yoğun miktarda nüfus hareketi oldu. Tabiri caizse köylerde çiftçi vatandaşımız kalmadı. Düzensiz göç yüzünden kentlerde işsizlik ve ekonomik sorunlarda artış yaşanıyor. Ülkemiz artık bu göç yüzünden bedel ödememeli. Köylere ve kırsal kesimlere dönüş için teşvik paketleri açılmalıdır. Ülkemiz tarımda kendine yeten 7 ülke konumunda iken, uygulanan yanlış politikalar sonucu mercimekten, saman’a, pirinçten, bulgura dek onlarca tarım ürününü dışarıdan ithal eden bir konuma geldi. İthalat yüzünden cari açık oluşuyor. Bu da ülkemizin sürekli dışarıya borçlanması anlamına gelmektedir. Vatanımızın toprakları bereketlidir. Her türlü ürün yetişecek durumdadır. Vatan toprağının yarısı hazineye ait olup, işlenmemektedir. Bunu değerlendirmemiz gerekiyor. Hollanda, Konya ilimiz kadar bir toprağa sahipken tarım ürünlerinde ihracatta rekora koşmaktadır. Ülkemizin atıl toprakları işlenmeyi beklemektedir. İşsizliği, tarımla istihdam alanlari oluşturarak önlemek mümkün. Konut sahibi olmak hem anayasal hem de insani ihtiyaç. Vatandaşımızın eline geçen maaşın önemli bir oranı kiraya gidiyor. Milyonlarca vatandaşımızın evi barkı yok. Kirada oturuyor. Bunun da çaresi var. Hazine arazilerini vatandaşlarımıza vereceğiz. Hem konut sorununu ortadan kaldıracağız, hem de genetiği değiştirilmemiş ürünlerin sofralara girişini sağlayacağız. Organik tarımın önünü açarak bu alanda tüm dünyaya her çeşit ürünü satan bir ülke olacağız.
VATAN VE HÜRRİYET PARTİSİ’NDEN 10 NİSAN POLİS GÜNÜ MESAJI
Vatan ve Hürriyet Partisi Genel Başkanı Yalçın Doğan, 10 Nisan Polis haftası dolayısıyla basın açıklaması gerçekleştirdi. Açıklamasında: kurulduğu günden bu güne kadar devletimizin bölünmez bütünlüğünü, vatanımızın bekası, asil milletimizin huzuru ve güvenliği için, vatandaşlarımızın can ve mal güvenliğini korumak için, ülkemizin her karış toprağında, gereksede ülkemizin dışında gece gündüz, yağmur çamur, soğuk sıcak demeden kahramanca çalışan, Şehitler ve Gaziler veren Polis Teşkilatımızın 176. Kuruluş yıldönümünü haftasındayız. Tüm Şehitlerimize Allah’tan rahmet, gazilerimize sağlık sıhhat ve esenlikler dileriz.
Vatan ve Hürriyet Partisi olarak 10 Nisan Emniyet Teşkilatının 176. kuruluş yıl dönümü münasebetiyle; gördüğümüz eksiklikleri dile getirmek istiyoruz. Siyasi erklerin, İçişleri Bakanlığının ve Emniyet Genel Müdürlüğünün, Emniyet Teşkilatında çalışan polislerimizi yıllardır görmezden geldikleri, hatta yok saydıkları, sorunlarının çözümü için çalışmadıklarından Emniyette görevli personelin sorunları kangren haline gelmiştir.
Bu durum hem çalışanı hem de emekli emniyet personelinin iş, sosyal, aile yaşantısında olumsuzluklar oluşturmakta ve yaşam kalitesini düşürmekte hatta önü alınamayan intiharlara sebebiyet vermektedir. Taraf olduğumuz tüm Uluslararası sözleşmelerde yaşam hakkının kutsal olduğu vurgulanmaktadır. Anayasa, Madde 17 :Herkes yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir. Yaşama hakkı, bütün hakların temelidir diye belirtilmektedir. Emniyet teşkilatı mensupları 7 gün, 24 saat, 365 gün esasına göre, ülkenin iç güvenliği, milletimizin huzuru ve güvenliği için asayiş hizmetlerinde silahlı görev ifa ettiği için diğer memuriyetlerden ayrı statüde olmalıdır.
Başta yaşam hakkını sonlandıran, yılda ortalama 80 intihar olmak üzere, dünyayı ve ülkemiz saran pandemi sürecinde basına yansıyan kadarıyla 1000 e yakın Emniyet Mensubumuzun Covid-19 dan vefat ettiklerini büyük üzüntü ile takip etmekteyiz. İntiharların sürekli ailesel ve çevresel dış etkenlere bağlanmasına rağmen gerçek olan ise personel üzerinde sistematik bir şekilde mobbing ve baskıların olduğu bu baskıların çoğu iş ile alakalı olmadığı bir çoğunun keyfi davranışlar, ben yaptım oldu mantığındadır. Özellikle son yıllarda artan amir ihtiyacı karşılamak üzere alınan ve kısa bir eğitimden sonra mesleğin hiyerarşisini, işleyişini meslek etiğini kısaca Polislik gibi kutsal bir mesleğin ne ifade ettiğini bilmeden ataması yapılan bu amirler polislik mesleğini çekilmez bir hale getirdiler. Maalesef bunca baskı ve mobbinge rağmen Polislerimiz işlerini en iyi şekilde yapmaktadırlar. Darbe sürecinde geçmişte desteklenen ve Teşkilatın en iyi yerlerini parselleyen fetö terör örgütüne karşı en iyi mücadeleyi yine Teşkilatımız içerisinde kişilere zümrelere ve cemaatlere bağlı olmayan Devletimizin gerçek polisleri yapmışlardır. Umarız ki bundan sonra Emniyet Teşkilatımız herhangi bir zümreye cemaate teslim edilmez.
Polislerimiz mesleğe başlamadan önce her türlü bedensel ve psikolojik testlerle sağlıklı olduklarını belgeleyerek mesleğe başlamaktalar. Polislerimiz hangi şart ve durumlarla karşılaşıp en temel hak olan yaşam haklarından vazgeçiyorlar. Bu durumun detaylı bir şekilde oluşturulacak kurul ile araştırılması elzem bir konudur. Tüm Kamu personelleri içerisinde karşılıksız fazla çalışmada birinci sırada olan Şanlı Polislerimiz bizleri derinden üzen intihar gibi vahim bir durumda da birinci sıradadırlar.
Yetki dahilinde, Genelge ve yönetmelikle çalışma şartları ve özlük hakları düzenlenebilecek, keyfi amir baskılarının önüne geçilerek işin gereği gibi gerektiği kadar çalıştırılan polislerimizin mutlu ve huzurlu bir ortamda çalışmaları sağlanmalıdır. Polislerimizin intiharlarının büyük çoğunluğu öngörülebilir ve engellenebilir.
Salgında sağlık personeli ile aynı özveride görev yapan Emniyet mensuplarımız her türlü suçluyla, virüs olup olmadığını bilmeden yakın temasla çalışmak zorundadır. Gözle görülür bir şekilde Polislerimiz Covid virüsüne karşı da savunmasız ve baş başa bırakılmıştır. Tüm kurumların en üst amirleri, gerek esnek çalışma saatleri gerekse aşı konusunda kendi Personeline karşı korumacı bir yaklaşımda bulunmuş ve aşıda öncelik olması noktasında çalışmalar yapmışlardır. Polislerimiz için bırakalım korumacılığı aksine çalışma saatleri ve görev alanları çoğaltılarak adeta Covid’in kucağına atılmışlardır. Düzensiz çalışma saatleri ve fazla çalışma saatleri gibi birçok kurumunda görevini üstlenen polislerimiz maalesef Covid virüsüne karşı da en fazla vefat veren kurum olmuştur. Polislerimiz içinde Covid virüsünün meslek hastalığı sayılması gerekmektedir.
Başta düzensiz çalışma şartları, fazla mesai, gereksiz mobbing ve baskılar, ben yaptım oldu mantığı, 12-24 gibi insan fizyolojisine aykırı çalışma sistemi, 12-12 gibi aile ve sosyal hayatı tamamen bitiren çağ dışı çalışma sistemi, çalışılan fazla mesai süresinin belirsizliği ve fazla mesai ücretinin saat başı olarak ödenmemesi, sıralı amirlerin tamamının personel sorunlarına duyarsız kalması, defalarca söz verilmesine rağmen verilmeyen 3600 ek gösterge, emeklilikte maaşın yarı yarıya düşmesi, aile yardımı ödeneğinin emeklilikte verilmemesi, çalışırken verilen emniyet hizmetleri tazminatının kesilmesi ve tüm kurumların en üst amirlerinin personelinin sorunlarına yönelik çözücü ve sonuçlandırıcı çareler üretirken polislerimizin sadece çalışmalarıyla ilgili genelgeler yayınlanması ve sadece tutulmayan sözlerin verilmesi gibi sebeplerle mutsuz, huzursuz, endişeli, kaygılı bir halde görev yapan polislerimiz bunca olumsuzluğa rağmen canla başla çalışmakta ve başarıyla görev yapmaktalar.
Emniyet Mensuplarının çalışma saatleri her ne kadar 8/24 sistemi ile çalışacağı basında yer almış olmasına rağmen bırakılan keyfiyet sonucu, uygulamaya geçmediği gibi mevcut çalışma sistemine salgın denetleme ve tedbirleri, vefa grubu görevlendirmeleri, il ve ilçe girişleri, hafta sonu görevleri, park bahçe görevlendirmeleri gibi ek görevler nedeni ile tabi olduğu 657 Sayılı Devlet Memuru Kanununda yazılı haftada 40 saatten en az 20 saat fazla, çalışmasına rağmen bu çalışmasının değerlendirilmeyip, sosyal ve ekonomik olarak karşılığı da verilmemektedir. Siyasi erk; her zaman bu cefakâr çalışması para ile ölçülmez demiştir ve asla da ölçmemiştir.
Emniyet personelinin psikolojik durumunu değerlendirecek üst görev yoğunluğu, görevin niteliği, alınan emirlerin durumu gözetilmeksizin sayıya ve personele göre görevlendirmeler yapmakta bu olumsuz durumlar ast ile üst arasında taraf durumu oluşturduğundan değerlendirme yapacak üst personelin hakkaniyet ve objektif kriterlere göre değerlendirme yapmasını engellemektedir. Emniyet Genel Müdürlüğünde görevli psikologlar eskiden direk İl Emniyet Müdürlüğüne bağlı iken yapılan değişiklikle Büro Amirliğinde çalışan bir görevli olarak düzenlenmiş değerlendirmeleri ve izlenimleri hiyerarşi ve silsile içerisine gerçekleri yansıtmaktan uzaklaşmıştır.
Yine Mesleklerinin sonuna yaklaşmış, emekliliği gelmiş ve geçen personelin zorunlu ikinci şarka gönderilmesi, bu durumda olan Polislerimizin aile ve sosyal hayatını olumsuz etkilemekte, eş ve çocuklara da yansımaktadır. Geçmiş yıllara göre azaltılan şark ili sayısına rağmen ısrarla evlerin dağılmasına yuvaların yıkılmasına sebebiyet veren bu durumun tekrar gözden geçirilerek Polislerimizin lehine bir düzenleme yapılmalıdır. Polislerimiz çok şeyler istemiyor. Başta gazilik hakkı bulunan polislerimiz olmak üzere mesleğinin son zamanlarında emekliliklerine kısa bir süre kalmış, yaşamlarını, sosyal hayatlarını ve çocuklarının eğitim durumlarını alt üst edecek bu uygulamaya lütfen son verin.
Fetö terör örgütünün Emniyet yapılanmasında örgütle bağlantılı personelin kurumla bağlantıları kesilmiş bu durum görev yapan personel sayısında ciddi eksiklikler oluşturmuş bunu gidermek içinde haklı ve yerinde bir uygulama olarak personel alınmıştır. Özellikle amir statüsünde personel alınırken liyakat, yeterlilik kriterleri yerine sadece tahsil göz önüne alınmış hatta polis memurluğu sınavına girip yeterlilik gösteremeyen ve polis memuru olamayanlar bile polis memurunun amiri olmuştur. Kaç personelin bu şekilde görevlendirildiğine dair rakamlar, personelce konuşulsa da kamuoyu ile paylaşılmamıştır.
Bahsedilen bu konular amir baskı ve keyfi muamelesi, çalışma saatlerinin belirsiz ve fazla olması, mesleğin stresi ve görev gereği muhatap olunan durumların normal durumlar olmaması, mesleki stres ve bunların giderilmemesi ekonomik beklentilerden devamlı söz edilip yerine getirilmemesi son 20 yılda birçok İçişleri Bakanının çalışmalar devam ediyor söylemi personel üzerinde bahse konu çalışmanın hiçbir zaman yapılmadığı ve yapılmayacağı kanaatini oluşturmuştur.
Ayrıca gece, gündüz, hafta sonu, bayram gözetmeksizin yıllarca aynı şartlarda çalışan doğru dürüst senelik izin kullanamamış devamlı gurbette görev yaptığından ekonomik ve sosyal bir bağ oluşturamamış Emekli emniyet mensuplarının sadece insanca yaşam adına ve ahdi vefa duygusu ile talepleri olan ek göstergelerinin 3600 e çıkartılması hususunu ve aile yardımının emeklilikte de alınmasını günün önemine binaen hem kamuoyu ile hem de yetkililerle paylaşmak istedik.
Vatan ve Hürriyet Partisi olarak ; bunları herhangi bir siyasi erki eleştirmek amacı ile değil bir zamanlar gururla hizmet ettiğimiz bir teşkilatın sorunlarını her ne kadar bir bağımızın olmadığı söylense de bizim yüreğimizden bağlı olduğumuz teşkilata emekli emniyet mensubu olarak ahde vefa borcu olarak görüyor ve bunu kalpten söylüyoruz.
Vatan ve Hürriyet Partisi olarak da hiçbir siyasi menfaat ve beklenti içinde değiliz, yeter ki belirtilen hususlara acilen çözüm bulunsun, siyasi çıkarda menfaatte sorunları çözenin olsun.
Şunu da iyi biliyoruz ki her durumda eleştirilen, yerden yere vurulan emniyet mensupları kendine gül uzatan eli, derdini gören, bilen ve dert edinenleri asla unutmaz ve unutmayacaktır. Bağ kurar ve vefası her daim devam eder.
Başta yaşam hakkı olmak üzere, insan haklarına uygun çalışma şart ve durumunu oluşturmak Devletimizi yönetenlerin bunlar birer Fatih, birer Alpaslan birer Kahramanlardır söyleminin sözde kalmaması ve somut bir kavrama dönmesi önemlidir. Emekli olan personel maaş yetersizliğinden yapılan işler ayıp olmamak üzere; gece ekçiliği, sokaklardan naylon kağıt toplayıp, kimide onca hizmetine ve yaşına rağmen olamayacak işlerde çalışmaktadır. Lütfen Fatih’leri, Alpaslan’ları Kahramanları namerde muhtaç etmeyin.
Canıyla kanıyla Devleti için, Vatanı için, Milleti ve Bayrağı için ölüme bile gözünü kırmadan koşan, gece gündüz canıyla kanıyla çalışan polislerimize sahip çıkın. Her ölüm bir eş, bir anne, bir baba, bir evlat ve onlarca seveni de yaşarken öldürmektedir.
Lütfen vicdanlarınızı bir kere dinleyin ve kendi personelinizin sorunlarına çözüm üretecek projeler üretin.
Adaletin ilk kapısı, sokaktaki kimsesizlerin kimsesi, mağdurların, mazlumların korunağı polislerimize sahip çıkın.
Şimdi sıra sizde, Polisimiz avazı çıktığı kadar İMDAT diyor, bir kerede siz kahraman polislerimize koşun.
Saygılarımızla.
Yalçın Doğan
Vatan ve Hürriyet Partisi
Genel Başkanı